28 Nisan 2020 Salı

7 - Cem Akaş

1992 senesinde ilk kez 6.45 tarafından yayımlandıktan bir süre sonra önce şehirde yayılmaya başladı 7'nin fısıltısı, sonrasında ise ülke çapında tartışmasız bir "kült" roman haline dönüştü. Akaş'ın eserini yazmasının üzerinden tam 20 yıl geçti ve kitap tekrar ilk yayımcısından el yapımı bir özel kapak tasarımı ile "20. yıl özel baskısı" olarak dizayn edilip okura sunuluyor.

50 Soruda Psikiyatri - Ali Nihat Babaoğlu

Psikiyatri nedir, psikiyatri uzmanı kimdir? 
Psikiyatrik bozukluklar ne zaman ve nasıl bozuk sayılır, ne tür bozulmalar görülür? Şizofreni nedir? 
Kaç türlü duygudurum bozukluğu vardır? 
Anksiyete bozukluğu nedir? Hangi fobiler ayırt edilebilir? 
Cinsel bozukluklar ve cinsel kimlik bozuklukları nelerdir? 
 Uyku bozuklukları neden kaynaklanır? 
Kişilik bozuklukları nelerdir? 
Psikiyatride hangi ilaçlar kullanılmaktadır ve bunların etkinlik alanları nelerdir? Psikoterapi modelleri nelerdir? 
Varoluş analizi ne demektir? 
Analitik, dinamik, danışan merkezli psikoterapi; grup, aile, Gestalt terapileri; imajinatif ve yaratıcı terapiler; sanat, hareket, dans ve oyun, ortam ve uğraşı terapileri nelerdir? 
Dinsel esinimli terapiler var mıdır? Psikodrama nedir? 
Adli psikiyatri nedir ve nasıl işler?

27 Mayıs Bakanlar Kurulu Tutanakları - Cemil Koçak

"Yakın dönem siyasi tarihimize ilişkin yayımlanabilen pek az sayıdaki belge tomarına bir yenisi ekleniyor: 27 Mayıs Bakanlar Kurulu Tutanakları... 27 Mayıs 1960'ın 50. yıldönümünde bu belgeler geçmişimize ilişkin tartışmalarımızda önemli rol oynayacaktır. Tutanakların önemi ve değeri hakkında herhangi bir yorumda bulunmak bile gereksiz. 

27 Mayıs Bakanlar Kurulu Tutanakları, bir dönemin zihniyetini açığa çıkarmak bakımından önemli belge niteliğindedir. [...] 27 Mayıs Bakanlar Kurulu elbette dönemin yegâne yürütme gücü değildi. Hatta esas yürütme gücü de sayılamazdı. 

Aksine, MBK'nın yanında, olsa olsa ancak ikinci derecede yürütme gücüne sahipti. Bu gücü bağımsız kullanma imkânına da sahip değildi. Bakanlar Kurulu inisiyatif alabilecek yürütme gücü olmaktan çok uzaktı. Bu bakımdan Bakanlar Kurulu'nu değerlendirirken, onu bağımsız yürütme gücü olarak düşünmek haksızlık olacaktır. 

 Diğer yandan, Bakanlar Kurulu üyelerinin askeri bir hükümete katılırken bunun olası sonuçlarını öngörememiş olmaları, ayrıca üzerinde durmayı gerektirir. Belki de bazı üyeler, 27 Mayıs darbesiyle askerlerin görevlerini yerine getirdiklerini düşünmüşlerdi. Artık görev, askerlerden çok yeni hükümete düşecekti. 

Bu düşüncenin ne denli yanıltıcı olduğunu tecrübe ederek öğrenmiş olmalılar. Birinci Cemal Gürsel Hükümeti'nde kısa sürede meydana gelen önemli ve dramatik değişiklik, kanımca bu gerçekçi olmayan düşünce ile yakından ilgili olmalıdır. Bununla beraber, Bakanlar Kurulu'nun zaman zaman bu gerçekçi olmayan düşünceyi seslendirmeye devam ettiğini de biliyoruz." 

Steno ile tutulup daktilo edilen, 2 Haziran 1960-16 Kasım 1961 tarihleri arasındaki 123 Bakanlar Kurulu tutanağından ulaşılabilen 111'ini kısaltmadan ve hiçbir sansüre uğratmadan yayımlayarak, yakın dönem siyasi tarihimize büyük bir katkı yaptığımıza inanıyoruz.

2012 Mardukla Randevu - Burak Eldem

Güneş sistemimizde son sınır, Pluton değil. Modern astronomların 1930'lardan beri "Gezegen X" kod adıyla izini sürdükleri, ancak yerini henüz saptayamadıkları dev bir gök cismi, kuyrukluyıldızlara benzeyen eliptik yörüngesiyle her 3661 yılında bir dünyamızın yakınından geçiyor. 
Sümerler ona "Geçiş Gezegeni" anlamında Nİ.Bİ.RU dediler; Babil astronomlarıysa güçlü tanrıları MARDUK'un adıyla onurlandılar; Mısır'da, "Milyonlarca Yılın Gezegeni" diye anıldı. 
Son yörünge geçişini İ.Ö. 1649 yılında yapan bu dev gök cismi, Thera yanardağının patlamasını da içeren bir dizi doğal afete yol açmış; aralarında "Mısır'dan Çıkış"ın da (Exodus) bulunduğu mitlere esin kaynağı oluşturmuş; Yakındoğu başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde siyasi ve sosyal dengeleri altüstü etmişti.

Türkiye Büyülü Hapishanem - Yalçın Küçük

"Kendi halinde "insanlık" olur mu, diğer insanların görüp de teslim etmedikleri bir "insanlık" demek istiyorum ve olması gereklidir. Mutlak ve bağımsız bir "insanlık" dönüşülmelidir; atasözlerini, halk felsefesi cümleleri sayacak olursak, dilimizdeki insan kıymetini insan bilir.. Sözüne baktığımızda bunun kolay olmadığını görebiliyoruz. İnsan bilmese de insan olmalıdır ve diğer insanlardan bağımsız bir insanlık olduğuna inanıyorum; bu, yaşama gücümüzdür."

Ben cezaevi sırrını Dostoyevski'de çözdüm; gardiyanlık insan iradesini kırma mesleğidir, diyordu. Tek kelimeyle dâhiyane;dâhi, çok hızlı görebilendir ve bu nedenle bazen görünmeyeni görendir. Hapsetmenin bir tek fonksiyonu var: bireyde istemeyi ortadan kaldırmak. Dün ve bugün, cezaevinin esansı budur ve bu da insanlık dışıdır. 

Şimdi o demir ranzaya bakıyorum, ne kadar çiçekli; her tarafını ve bu arada her tarafımı çiçekle donatmış olduğum anlaşılıyor. Bir tek burun deliklerimde çiçek yok; sanki duvar ve demirin cansızlığından, çiçekle intikam alıyordum. Hep çiçek istiyordum. Herkes çiçek istiyordu. Fakat, Dostoyevski,bir dâhidir ve hapishane, istemeye düşmandır...

Dahi Diktatör - A. M. Celal Şengör

Atatürk hâlâ önemli mi bizim için? Çok önemli. Peki akıl bizim için önemli mi, aklımızı kullanmak zorunda mıyız? Buna verilecek cevap neyse, Atatürk'ün bugün bizimle ilgili olup olmadığı, onun adını hatırlayıp hatırla-mamız, onun yaptıklarından ders alıp almamamız gerektiği ortaya çıkacaktır. Kendisinin de söylediği budur.

Atatürk bize aklın neler yapabileceğini göstermiştir. Bunun mümkün ol-duğunu göstermiş; ama "Ben böyle diyorum, böyle yapın" dememiştir. Bilakis, "Ben hiçbir şey söylemiyorum, sadece aklınızı rehber edinin" demiştir. Yaptığı bütün inkılapların gayesi de aklın rehberliğinde Türkiye Cumhuriyeti halkını tamamen çağa uygun, bütün mana ve biçimiyle uygar bir toplum haline dönüştürmektir.

Atatürk bir diktatör mü, değil mi? Son yıllarda yazılmış en iddialı Atatürk kitabı olmaya aday bu eserde bu ve daha birçok sorunun cevabını bulacaksınız.

(Tanıtım Bülteninden)

24. Gün Öğleden Sonra - A. Hakan Soysal

24. Gün Öğleden Sonra zevkle okunabilecek polisiye romanlardan biridir. Sevgilisi ırmak’tan ayrılmış olan yazar Ahmet 24 gün boyunca içmiş ve sonrasında komiser arkadaşı olan Talat’a denk gelir. Talat yazara o eski evinde ne saklıyorsa derhal çıkarmasını söyler. 

Ahmet arabasına baktığında arabası kan içinde olduğunu görür ve önceden silahını gömdüğü yere gider ve gözlerine inanamayacağı bir şey ile karşılaşır. Yerde kesilmiş bir kafa ve fark eder ki bu eski sevgilisi olan Sevil’in kafasıdır. Ahmet ne olduğunu anlamadan onu almaya gittiğinde kafa sayısı ikiye çıkar ve diğer kişinin de Irmak olduğunu görür. 

Acaba Ahmet’e birisi komplo mu kurdu ? 
Bunu yapan kim olabilirdi ? 
Nasıl bir psikolojik baskı altında kaldı ? 
Peki ya tanıdıklarıyla ilişki ne yönde gelişti ?