- KİTAP HAKKINDA BİLGİ
Küçük
Ağa, Tarık Buğra’nın en tanınmış ve en çok ses getiren romanıdır. 1963 yılında
ilk kez basılan kitap 486 sayfadan oluşmakta ve tek ciltten ibarettir. Son
basımı 2000 yılında Ötüken Yayınları tarafından yayınlanmıştır. Tarihi Roman
türündeki kitapta, Birinci Dünya Savaşı sonrası halkın düştüğü zor durum ve
milli mücadele konu alınmıştır. Anadolu kasabalarında işgallere karşı
direnişlerin gerçekçi anlatıları kitabın önemini artırmaktadır.
- KONU
Birinci
Dünya Savaşı ile birlikte Osmanlı Devleti eski gücünü, heybetini kaybetmeye
başlamış, isyanlar ve işgallerle zayıf duruma düşmüştür. Kitapta , bir Anadolu
kasabası olan Akşehir'den yola çıkılarak, kurtuluş mücadelesinin bir bölümü
anlatılmaktadır.Olaylar Akşehir’in bir kasabasında başla ve gelişir.
1-Dünya
Savaşı sonrası Akşehir’de durum: Dünya Savaşı resmen sona ermiş olmakla birlikte
, Osmanlı Devleti üzerinde yarattığı etkiler tüm gücüyle devam emektedir. Savaş
sonrası bir çok asker memleketlerine geri dönmüştür. Zayiatın büyüklüğü evlerine
dönen erlerin çoğunun gazi oluşuyla daha da iyi anlaşılmıştır.
Bu erlerden biri
de Salih adlı Akşehirli bir askerdir. Memleketine döndüğünde kaybettiği kolunun
acısıyla beraber , ülkenin durumunu daha acı bir şekilde anlayan Salih
gittiğinden beri çok şeyin değiştiğini görür. Önceleri dost olarak yaşayan Rumlar
ve kendi halkı şimdi birbirinden soğumuştur. Salih’in samimi arkadaşı olan Niko
da bir Rum dur ve gelişmelerden o da etkilenmiştir.
Yavaş yavaş Yunan ve İngiliz
ordularının işgal haberleri gelmekte ve iki halkın birbirine olan düşmanlığı
artmaktadır. Salih ise yüzyıllardır Osmanlı himayesinde rahatça yaşayan Rumların
bu davranışını bir ihanet olarak görmekle beraber arkadaşı Niko’dan
kopamamaktadır. Rumlarla olan dostluğu kasabalı tarafından fark edilir ve
kasabalı Salih’i dışlar.Salih artık sürekli Niko ve O’nun çevresiyle dolaşır
olmuştur.
Artık Osmanlı ve Padişaha olan güvenci de sarsılmıştır. Kaybettiği
kolunun hayatına tesiri büyük olmuştur. Kimsenin O’na hak ettiği saygıyı
göstermediğine inanan Salih kendini namazdan niyazdan çekmiştir. Öte yandan halk
işgallere tepkisiz kalmama kararı almıştır fakat bunun kimin önderliğinde
yapılacağı karmaşası vardır.
2-Hoca’nın
gelişi ve Kuvva-Hoca çatışması: Salih günler geçtikçe kendi kasabalısının
tepkisini kazanmış ve artık istenilmeyen biri olmuştur. Bu sırada kasabaya
İstanbullu Hoca adında bir hoca gönderilir. İstanbul’dan gönderiliş amacı
kasabada padişaha ve Osmanlı’ya bağlılığı teşvik edici düşünceyi
sağlamaktır.
Hoca gerçekten de çok etkili bir insandır ve halkın büyük beğenisini
ve takdirini kazanır.Vaazlarda cemaate Osmanlı padişah ve din lehinde
düşüncelerini aktarmaktadır. Bu sırada memlekette Hoca’nın düşüncesine tam ters
olmamakla birlikte, kurtuluş ümidi olabilecek bir örgüt kurulmaktadır. Kuvayı
Milliye adı verilen bu örgüt Anadolu’da işgalleri önlemek ve İstanbul ve padişah
yönetiminin boyunduruğundan kurtulmak için kurulmuştur.
Fakat Kuvayı Milliye’nin
işi çok güçtür. Memlekette işgallere karşı veya işgallerden yana bir çok örgüt
vardır. Kuvayı Milliye önce bu örgütleri kendi tarafına çekmeli veya bertaraf
etmelidir. Hocanın vaazları da Kuvayı Milliye ilkelerine ters düşmektedir. Hoca
her fırsatta padişaha bağlılıktan bahsetmektedir, Kuvayı Milliye ise padişahtan
kurtulmak, yeni bir yönetim kurmak amacını gütmektedir.
İşte bütün bu ihtilaflar
dolayısıyla Kuvayı Milliye yandaşları ve Hoca arasında bir elektriklenme ve
zıtlaşma meydana gelir. Hoca ise halka kendini çok sevdirmiştir çünkü her yönüyle
iyi ve doğru bir insandır. Fakat Hoca da kendi içinde bir yandan yaptığı işin
gerçekten doğru olup olmadığının sorgulamasını, padişaha olan güvencinin
doğruluğunun şüphesini yoklamaktadır. Kuvvacılarla Hoca arasındaki çatışma
zamanla iyice açık şeklini alır ve vaazlarda karşıt fikirler açıklanır.
3-Salih’in
Kuvayı Milliye’ye katılışı ve Hoca’nın kaçışı: Olaylar gelişirken Salih ise
unutulmuşluk ve terkedilmişlikten bir kaçış olarak Kuvayı Milliye’ye katılmaya
verir. O’nu bu kararı vermeye zorlayan başka bir şey ise yakın arkadaşı Niko’nun
da sonunda Osmanlıya karşı savaşta yer almasıdır. Salih bu ihanetin öcünün
peşinden koşacak ve kurtuluş mücadelesinde büyük rol oynayacaktır.Kuvva bir
türlü hizaya gelmeyen Hoca hakkında ölüm emri çıkartır.
Hoca evliliği ve çocuğu
ve en önemlisi de halkın zorlamasıyla Akşehir’den kaçar ve çete reislerine
sığınır. Kuvva ile arasında yaşanan kovalamacadan sağ kurtulur ve kendi başına
yanına adam da alarak bir kasabaya sığınır. Kuvva ise Hocayı kaçırdığı için
üzgündür ve Salih’i O’nu bulmakla görevlendirir. Hoca ise şimdi hangi tarafta yer
almak gerektiğinin hesabını yapmaktadır.
Kuvayı Milliye ise her geçen gün başarı
kazanmakta ve güçlenmektedir. Salih Hoca’yı bulur ve O’nu padişah hizmetinden
vazgeçerek Kuvva yararına çalışmaya ikna eder. Beraberce Çerkez Ethem’in kardeşi
Tevfik Bey’in çetesine katılırlar. Çerkez Ethem ve kardeşleri milli mücadelede
en büyük rollerden birini üstlenmiş ve gerek düşman işgallerine gerekse
ayaklanmalara karşı başarılar sağlamışlardır.
Fakat şimdi düzenli ordu ve İsmet
Paşa’nın emri altına girmek söz konusu olunca Çerkez Ethem ve kardeşleri zıt bir
tavır takınarak Kuvva’ya ve Ankara’ya karşı isyan bayrağı açmıştır. Hoca ise bu
yolun yanlış olduğuna inanır ve onları bu yoldan döndürmek için planlar
kurar. Hoca’nın amacı Çerkez Ethem ve kardeşlerini Kuvva’ya karşı cephe almaktan
vazgeçirmek olmasa bile olası bir isyan halinde güçlerini zayıflatmaktır. Bu
sırada Hoca Salih’ i haber edinmek için Akşehir’e yollar. Akşehir’de ise Hoca
öldü bilinmektedir.
Oysa Hoca hayattadır ve yeni kimliği “Küçük Ağa” ile kuvva
yararına çalışmaktadır. Hoca’nın Kuvva yararına çalıştığı haberi Salih tarafından
Akşehir’de sadece Kuvvacı olan birkaç kişiye duyrulur ve memnuniyet
yaratır. Başta Kuvayı Milliye hareketine büyük hizmet vermiş Doktor olmak üzere
Kuvvacılar Hoca’nın kendi saflarına katılışından büyük haz duyarlar.
4-Hocanın
Ethem’e ihaneti ve Ankara’ya daveti: Hoca Ethem’in İsmet Paşa hizmetine girmemek
için yapacağı en büyük saldırı olan Kütahya saldırısında O’na bir oyun oynayarak
başarısızlığını sağlar ve Kuvayı Milliye’ye en büyük hizmetini vermiş olur. Ethem
ise Yunanlılara sığınacaktır. Hoca ise bütün bu ihtiras ve gücü elinde bulundurma
tutkusuna kapılan insanlardan nefret etmektedir.
Artık savaş alanından başka bir
cephede de mücadele verilmektedir, şimdi iktidar çekişmeleri büyük tehdit
oluşturmaktadır. Hoca bunu acıyla farkeder. Ankara ise Hoca’nın başarılarından
haberdardır ve kendisini Ankara’ya davet eder. Daveti kabul eden Hoca Ankara’nın
durumunu yakından görür ve cephede savaşmanın, bu iktidar kavgasında yanlış
düşünenlere ve hainlere verilecek savaştan daha kolay olduğunu düşünür.
Fevzi
Paşa Hoca’ya yakınlık gösterir. Hoca bütün bu kişiliklerin önemini daha iyi
anlamaktadır. Memleket zafere doğru gitmektedir ve bu noktada Ankara ve Melis’e
büyük iş düşmektedir. Bu sırada Küçük Ağa yani İstanbullu Hoca Ankara'da
kendisini Akşehir'den tanıyan ve bir zamanlar zıt fikirleri yüzünden tartıştığı
Kuvvacı Doktor ile buluşur.
Doktor böyle saygıdeğer birinin kendi saflarına
katılışından duyduğu mutluluğu Hoca’ya söyler ve asıl kimliğini bilenin sadece
kendisi olduğunu, kendisi dışındakilerin O’nu Küçük Ağa diye tanıdıklarını
anlatır. Hoca ise artık özlediği eşi ve çocuğunun özlemiyle yanmaktadır.
5-Hoca’nın
Akşehir’e dönüşü ve Mehmet’i buluşu: Küçük Ağa Fevzi Paşa ile birlikte Akşehir’e
gelir ve burada da tanınmadığını ve Küçük Ağa olarak bilindiğini görür. Eşi ve
Çocuğu hakkında bilgi alır ve çocuğunu bulur fakat eşinin durumu kötüdür. Eşine
geldiğini haber eder fakat kadın ölmek üzeredir ve oğlunu Hoca’ya emanet
ettiğini söylemekle kalır ve günler sonra da ölür. Hoca daha sonra Ankara’ya
döner ve mücadeleye devam eder.
- ÇEVRE
Çevre
çoğunlukla Akşehir ve civarı olmakla beraber Milli Mücadelenin anlatısı olması
dolayısıyla hemen hemen tüm Anadoludur. Olayların büyük kısmı Akşehir'de
başlayarak civar şehirlerde devam eder.
- ZAMAN
Zaman;
Birinci Dünya Savaşı’nı takip eden yıllardır. Olaylar Kurtuluş Savaşı yıllarına
kadar uzanır.
- TEZ
1-Bu
zaman sürecinde ülke işgaller ve saldırılar karşısında zayıf duruma
düşmüştür. Böyle bir durumdan başarıyla kurtulmanın tek yolu ise birlik ve
beraberlik çerçevesinde mücadele etmektir. Padişah ve Halifelik kurtuluşa destek
değil köstek olmakta , düşmanla bir olarak ihanet etmektedirler ve yeni bir
düzenin kurulması şarttır.
2-Milli
Mücadele Küçük Ağa ve Salih ve Doktor bey gibi yüzlercesinin üstün başarıları ve
özverileriyle kazanılmıştır ve tarihin en büyük ve ders alınması gereken
olaylarından biridir.
- ANA DUYGU
Vatan
ve millet sevgisi, bağımsızlık duygusu. Kurtuluş savaşının küçük bir kasaba'
dan görünüşü,
- KİŞİLER
- Küçük Ağa (İstanbullu Hoca): Kurtuluş mücadelesine büyük hizmetler vermiş binlerce kişiden biri.
- Salih: Birinci Dünya Savaşında sağ kolunu kaybetmiş ve hayatının anlamını Kurtuluş Mücadelesi ile tekrar kazanan biri.
- Çerkez Ethem: Başlarda vatan ve millet için yeri tutulmaz hizmetler vermiş , cephede büyük başarılar göstermiş, fakat düzenli orduya geçme kararı alındığında tamamen zıt fikirleri benimsemiş ve zararlı olmuş bir çete reisi.
- Doktor Haydar Bey: Dünya Savaşında Yüzbaşı rütbesiyle görev yapmış ve milli mücadele yıllarında Kuvayı Milliye’ye büyük hizmetler vermiş bir asker.
- Ali Emmi: Kurtuluşu Kuvayı Milliye’de gören ve çok büyük fedakarlıklarda bulunan yaşlı bir vatandaş.
- DİL VE ANLATIM
Dil,
Kurtuluş savaşı yıllarının diline yakındır. Arapça ve Farsça kelimeler
vardır. Anlatım akıcı,olay örgüsünü aksamaya uğratmayan ve çekici bir
anlatımdır.
- KİTAP HAKKINDAKİ GÖRÜŞLERİM
Türk
Toplumunun verdiği en büyük milli mücadele örneği olan bağımsızlık ve Kurtuluş
Savaşı en gerçekçi biçimiyle bize ufacık bir parçasıyla yansıtılmıştır. Dönemin
zorlukları , şartları ve kişilerin fedakarlıkları abartısız biçimde
anlatılmıştır. Zafere olan inanç ve halkın dayanışması en çarpıcı biçimiyle
yansıtılmış ve kitapta adı geçen kişiler, binlerce benzerleri gibi verdikleri
üstün mücadelelerle gelecek günleri hazırlamışlardır.
- KİTAP VE YAZAR HAKKINDA BİLGİ
HAYATI:
2 Eylül 1918 tarihinde Akşehir'de doğdu. İlk ve ortaokulu Akşehir'de okudu.
İstanbul Lisesi'nin yatılı kısmında okurken bu lisenin yatılı kısmının
kapatılması üzerine kaydını Konya Lisesi'ne aldırdı ve liseyi burada bitirdi.
(1936). Lise yıllarında Tarık Nazım müstear ismiyle hikaye ve şiirler yazmaya
başlayan Tarık Buğra, İstanbul Üniversitesi Tıp ve Hukuk fakültelerinde bir süre
okuduktan sonra kaydolduğu Edebiyat Fakültesi Türk Dili Edebiyatı Bölümünün son
sınıfında ayrıldı.
Askerlik hizmetinden sonra Şişli Terakki Lisesi'nde muallim
muavini olarak işe başladı. Cumhuriyet gazetesinin açtığı yarışmada Oğlum(uz)
adlı öyküsüyle bin liralık büyük ödüle layık görüldüğü ilan edildi. (1948).
Ancak, Tarık Buğra'ya bu para yerine altın bir kalem ödül olarak verildi.
Aynı
yarışmada Doğan Nadi'nin bölük komutanı birinci ilan edildi ve bu zatın hikayeci
olarak adına ikinci bir kez daha rastlanılamadı. Yine de bu ödül neticesinde
aldığı yoğun iş teklifleriyle basın hayatına atılma konusunda cesareti artan
Tarık Buğra, Akşehir'e dönerek Nasrettin Hoca Gazetesi'ni çıkardı (26 Temmuz
1949-28 Haziran 1952).
Milliyet gazetesi, Vatan, Yeni İstanbul gazetesi (1952-
1956), Yol Dergisi (1968) ve Tercüman gazetesinde (1970-1976) sanat sayfaları
düzenledi, fıkralar yazdı, yazı işleri müdürlüğü yaptı. Hisar dergisi ve Türkiye
gazetesinde de yazan Tarık Buğra, 26 Şubat 1994 tarihinde İstanbul'da öldü.
ESERLERİ:
- Bu Çağın Adı,
- Dönemeçte,
- Osmancık,
- Gençliğim Eyvah,
- Küçük Ağa,
- İbiş'in Dünyası,
- Firavun İmanı,
- Yarın Diye Bir şey Yoktur,
- Siyah Kehribar,
- Politika Dışı,
- Yağmur Beklerken,
- Yalnızlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder